Follow this blog with bloglovin

Follow on Bloglovin

3 Haziran 2012 Pazar

Çömleği Kırmak- 2. Kısım
Hiç şaşmayan bir yöntem: Başkası olma, kendin ol!..
...Kendiliğinden kıçının üstünde yuvarlanırsın zaten. Bu ne demek peki? Tarkan abimizin yıllar öncesinde söylediği gibi "Başkası olma kendin ol" cümlesinin gaza getirmesi değildir sadece. Bu, kendini yetişkin olarak gören, yetişkin bir birey gibi kendi kararlarını alabilen, yorumlarını yapabilen birisinin hiçbir çaba harcamadan gayet net bir şekilde hayal kırıklığına uğraması durumudur.
Egosantrik dönemden önce...
Egonun tavan yaptığı ergenlik döneminden önce, ister kız ister erkek, etrafındakilerle aynı olduğunda tarif edilemez bir sevinç duyar insan ya hani. Örneğin, küçük bir kız arkadaşıyla aynı renk kazak giydiyse mutlu olur; veya bir erkek çocuğu arkadaşında olan bir oyuncağa sahip olunca sevinçten yerinde duramaz. Böyle örneklerin egosantrik dönemin ve düşüncelerdeki bireysel gelişimin de etkisiyle değişmesi lazım doğal olarak. Ama yok sayın günlük! Bu hala toplumsal bilinçaltının acı bir gerçeğidir (yaş ve yer fark etmeden), hala benzerlik çok mutlu eder kimilerini. 
Herhangi birşeyi ilk gerçekleştiren olmaktan korkulur mesela, geç kaldığın kalabalık bir derse kapıyı tıklayıp girmeden önceki tereddüt ettiğin 1 saniye gibi. Daha önce kimsenin denemediği bir yemeği yapmak gibi... Hiç kimse takdir etmez, ayıplanırım korkusu... Ki zaten haksız bir korku mudur bazen, diye düşünmek de gerekli. En basitinden, çoğunluğun tercih etmeyeceği türden bir sanat icra eden müzik grubu var diyelim. İlk zamanlar orjinalliğiyle birşeyler yapmaya çalışır, ve malesef hele de ekmeğini bu işten yiyorsa nabza göre şerbet vermek zorundadır ve müziğini "normal"leştirmeye çalışır. Bunun en güzel örneğini Zakkum (tıkla) müzik grubu için verebiliriz. 
Normalleşme tehlikesi
Ah nerede o androjen tarzda tınılarla döşeli, Placebomsu vokaller! "Ah Çikolata" şarkısındaki bariz kulağa gelen bas ve elektrik gitar sesleri... İlk dinleyişte çoğu zaman antipatik gelen, ama kesinlikle akılda kalıcı ve çarpıcı bir vokal... Hele ilk albümdeki "Ahtapotlar" düzenlemesi! "Kırrrravatımı!" diye bağırması, vurmalu çalgıları gayet net kullanmaları, klipte bir hatun kişi olması, grup üyelerinin saç ve makyajının orjinal görünmesi... Bir de 2011'de bu güzelim şarkıya yaptıkları "akustik" kılıfı altında normalleştirilen düzenlemeye bakıyorum... (Dinlemek için buradan "Ahtapotlar-akustik") Klipte solistin yüzüne yakın plan giriliyor, eskiden makyaj yapan adamda bir kaç rötuş hariç birşey yok. 
Verdiğim örnekte derdim elbette ki şarkıya başka versiyon uygulanması değil. Ancak bu "normalleşme" furyası bir kaç yılda bir kendini tekrar ediyor ve bu sinirimi bozuyor. Her 2 yılda bir, bir popüler müzik şarkıcısı tarafından 80ler pop albümü yapılıyor. Ama hiç kimse 90lar pop albümü yapmaya, o dönemdeki şarkıları tekrar yorumlamaya cesaret edemiyor, çünkü 90larda çok değişik tarzda şarkılar denenirken, 80lerde aynı ritmi takip eden romantik sözlü aşk şarkıları dönemiydi. 2000lerin şu zamanlarına baktığımızdaysa, bir "arabeskleşme" modası hüküm sürüyor. Türkü söyleyen Şevval Sam, arabesk albüm yapıp gözümde düşüyor, Işın Karaca, o güzelim sesini çatlata çatlata arabesk şarkıların canını acıtıyor, Zakkum, anason kokulu, aynaların bizi yaşlandırması temalı, "dostlar!" nidalı arabesk bir meyhane şarkısıyla ikinci albümünün çıkışını yapıyor. Aslında eminim ki bu isimler durduk yere hadi biz de normak olalım artık demediler. Para kazanmak isteyen "yapımcı" adı verilen takım elbiseli iri yapılı beyefendiler, öyle buyurdu. Dolayısıyla, zamanında Ankara'nın barlarında birbirinden ünlü veya ünsüz Indie tarzı rock grupların şarkılarını yeniden yorumlayan 12 yaşındaki Zakkum, meyhane masasında su bardağı kaldırıyor!  
Sadede gelmeyi unuttum! Orjinallik ayaklara itinayla kara su getirir.
Yazıyı yazmaya başladığımda aklımda çok daha farklı bir örnek vardı. Ülkenin en güzel sahil kenti olarak bilinen İzmir'de kısmen orjinal bir genç çiftimiz, bir yaz akşamı tiyatro, sinema veya konser gibi bir etkinliğe katılmak isterler ve çok da geç olmayan bir saatte İstanbul'da Taksim neyse İzmir'de de öyle olan bir yerde yani Konak- Alsancak arasında yapacak birşeyler ararlar. Akşamüstü saat 6'da başlayan bu arayış, saat 9'da hüsranla ve çoğu gençmodernincecikkemikgözlüklüsolcuİzmirlimarlborolevisconverse tipinin yaptığı gibi o mükemmel anlata anlata övülemeyen (!) Kordon denen yerde bira içmeye karfar vermekle sonuçlanır. Kısacası, başkası olmayıp kendin olmak çoğu zaman ayak ağrıtır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder